20 Nisan 2024 Cumartesi

En büyük risk nedir?

riskJosh Özçelik

Çoğu kişinin bir zamanlar karşılaştığı efsanevi bir hikâye vardır. Hoca sınıfa girer ve sınav yapacağını söyler. Sadece ve sadece bir soru sorar: Risk nedir? Öğrenciler hemen kalem kâğıda sarılırlar ve yazmaya başlarlar. Bir öğrenci daha dakika dolmadan kâğıdını teslim eder. Kâğıdın sadece üst kısmına adını-soyadını ve alt kısmına da “işte risk budur” diye yazmıştır. O öğrenci sınavdan tam puan alır. Aynı Hoca bir sınav daha yapar ve yine aynı soruyu sorar: Risk nedir? Aynı öğrenci yine aynı şekilde kâğıdı hemen hocaya teslim eder ama bu kez sınavdan “0 puan” alır. Tabi öğrenci koşa  koşa hocaya gidip sebebini sorar. Hoca’nın cevabı ise şu olur: “Aynı şartlar altında, aynı riski iki kere almak aptallıktır!”

Geçen günlerde katıldığım bir seminerde bir iş güvenlik uzmanı risk analizi hakkında bilgi vermekteydi. Doğal afetlerden tutun da kendi yarattığımız yatay afetlere kadar birçok felaket için nasıl risk analizi yapıldığını ve hangi durumların “kabul edilebilir risk”[1] olup olmadığını tartıştı. Tüm konuşma etkileyiciydi. Çevremizde her gün karşılaştığımız tehlikelerin nasıl bir risk oluşturduğu konusu gerçekten hem heyecan verici hem de endişelendiriciydi.

Konuşmacı kısa zaman içerisinde mümkün olduğunca bilgi vermeye, en ufak ayrıntılara bile değinmeye çalıştı. Tüm bunlar hakkında kafa patlatırken bana göre hayatlarımızda almış olabileceğimiz “En büyük risk” ten bahsetmediğini fark ettim.

Risk analizi hesaplamalarının yapılmasındaki temel neden nedir? En basit ifadeyle amaç, insan hayatını ve canlıyı korumak için önlemler almaktır. Risk, Kapsamı belirlenmiş zarar potansiyelidir.[2] Bir deprem olduğunda binamızın ve zeminimizin iyi olması depremde uğrayacağımız potansiyel zararı ya da ölüm riskini minimuma indirir. Ya da bir yangın olasılığına karşı aldığımız önlemler, böyle bir durumla karşılaştığımızda olası bir zararın ve ölüm oranının azalmasını sağlar. Fakat şu bir gerçektir ki hiç birimiz sonsuza kadar yaşamayacaktır. Evet, belki bugün binamızı güçlendirebilir, sağlığımız için gerekli tedbirleri alabiliriz ama ölüm gerçeğini ortadan kaldıramayız. Hepimiz bir gün öleceğiz. İşte bu, alınan bir risk değil hayatın bir gerçeğidir. Ne kadar önlem alırsanız alın ya da ne kadar çabalarsanız çabalayın çürüyen bir bedene sahipsiniz. Bu yüzden risk analizleri dahi sizi sadece belli başlı olaylara karşı korumaya çalışır ama ölmenizi engelleyemeyecektir.

İnsanlar bir gün öleceklerini bilmelerine rağmen onu ertelemek adına risk analizleri yaparken bundan çok daha büyük bir riski neden göz ardı ederler? “En büyük risk” olarak adlandırdığım ve hayati bir öneme sahip olduğunu düşündüğüm bu etkeni açıklamaya çalışayım.

Kanımca en büyük risk, sadece bu hayatın olduğunu ve öldükten sonra her şeyin bittiğini düşünmektir. Şöyle açıklamak gerekirse, eğer Tanrı’ya inanmıyorsanız, Tanrı’nın olma ihtimalini kafanızdan kaldırmış olursunuz. Ama bu sadece bir önerme ya da varsayımdır. Bu önermeyle, bir Tanrı’nın olması halinde olabilecekleri riske etmiş olursunuz. Şimdiye dek hiç kimse Tanrı’nın yokluğunu kanıtlayamamıştır. Ama buna karşın, Tanrı’nın varlığına işaret eden birçok sebep bulabiliriz. Aslında üzerinde durmak istediğim nokta, Tanrı’nın var olup olmadığını meselesi değildir ama “Dünya görüşlerimizin” yaratmış olduğu riskleri ifade etmektir.

Risk analizi aslında bildiğiniz gibi olasılık teoremine dayanır. Olasılık Teoreminin kurucusu olarak kabul edilen ünlü matematikçi ve düşünür Blaise Pascal şöyle demiştir:

 “Eğer Tanrı’ya inanıyorsan ve Tanrı varsa, o zaman her şeyi kazanırsın. Eğer Tanrı’ya inanmıyorsan ama bir Tanrı varsa o zaman her şeyini kaybedersin.”[3]

Kısacası eğer bir Tanrı’ya inanıyorsam ve inandığım şeyler gerçekleşmez ve gerçekte bir Tanrı yoksa o zaman tek kaybedeceğim şey hayatımda Tanrı ile meşgul ettiğim zamanlardır. Ama eğer inandığım şeyler doğruysa ve bir Tanrı varsa, o zaman Tanrı’dan alacağım ödül büyük ve sınırsız olacaktır. Ama olaya diğer açıdan bakarsak eğer bir Ateist iseniz ve inandığınız gibi bir Tanrı yoksa o zaman tek kazancınız hayat süresince Tanrı düşüncesinden bağımsız olarak yaşadığınız anlardır. Ama eğer bir Tanrı varsa, o zaman sonsuza kadar mahrum kalacağınız bir hayat olacaktır.  Yine tekrarlamak istiyorum. Bu yazıda Tanrı’nın varlığı ya da yokluğu üzerine bir tartışmaya girmiyorum. Ama inançlarınızın ya da dünya görüşlerimizin ne kadar riskli olabileceğini hatırlatmak istiyorum. Pascal’ın bahsinden yapmış olduğum alıntının da bana göre temeli budur. Hayatında almış olduğun kararların ve sorumlulukların taşımış olduğu riski düşünüyor musun?

Konu sadece Tanrı ile de alakalı değil. Zaten Pascal’ın teorisine yapılan itirazlardan birisi Pascal’ın geliştirdiği olasılık kuramı içerisinde sadece bir inanç sistemini ele almasıdır. Ben bu noktaya dikkat çekmek istiyorum. Tanrı’ya inanmak kendi içerisinde yeterli değildir. Şöyle açıklamaya çalışayım: Eğer Tanrı varsa ve bu benim inandığım Tanrı ise o zaman bir sorun yoktur ama eğer bir Tanrı var ama bu benim inandığım Tanrı değilse, o zaman inanmayan bir inançsızdan bir farkım kalmayacaktır. Bu yüzden her yol Tanrı’ya götürür düşüncesi çok ama çok tehlikelidir. Bir örnek vermek gerekirse, Hristiyanlar, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’ta kendini açıklamış, özde tek ama üç kişi ya da uknumdan oluşan bir Tanrı’ya inanırlar. Fakat diğer monoteist inançlar bu düşünceyi reddeder ve der ki: Allah sadece ve sadece tektir. Tek kişidir ve içinde bir çoğulluk içermez. Hristiyanlar, İsa Mesih’in günahlara karşılık olarak çarmıhtaki kefaretine inanırlarken başka inançlar, İsa’nın çarmıhtaki ölümünü reddeder ve günahların kefaret aracılığı ile bağışlanacağı düşüncesini kabul etmez. Şimdi durum böyleyken, Hristiyanların inandığı Allah ile diğer inançlardaki Allah çok farklıdır. Bu nedenle sadece Allah’a inanmak da yeterli değildir.

Aslında gelmek istediğim nokta şudur: İnsanlar yaşadıkları süre zarfında hayatlarını riske edecek şeylere karşı hep önlem alma eğilimindedirler. Bu iyi bir şeydir. Ama bunun yanında hayatlarındaki en önemli soruyu sormayıp, en büyük riski göze almaktadırlar. Bu soru “acaba bir Allah var mı ve varsa bu Allah kimdir?” sorusudur. Acaba siz hala bu soruyu kendinize sormadınız mı? İnandığınız Allah’ın kim olduğunu ve gerçekte var olan Allah olup olmadığını kendinize sordunuz mu?



[1] Kabul edilebilir risk: Mevzuatta yer alan kanuni yükümlülükler ile işyerinin iç düzenlemeleri de dikkate alınarak, kabul edilebilir seviyeye indirilmiş risk (http://insaattaisguvenligi.com/wp-content/uploads/2012/01/Risk-Degerlendirmesi-Yonetmeligi-Taslagi.pdf )

[3] Pascal’ Wager Kuramı

Episkopos Kayyal, İskenderun’da Kadının Hristiyanlıktaki Rolünü Anlattı

Paskalya Oruç Döneminde, Mersin ve Hatay bölgelerinde yapılacak Patrikhane Programları kapsamında, Antakya ve Tüm Doğu Kiliseleri Patriği...

Nepal’de Dört Hristiyan Yargılanıyor

Nepal'in doğusundaki Madhesh eyaletinde dört Hristiyan, halkı din değiştirmeye zorladığı iddiasıyla yargılanıyor. İnanlılar, 10 Mart'ta Kolhabi kasabasında Hristiyan...

Hong Kong Katolik Kilisesi Tedirgin

Çin Halk Cumhuriyeti'nde kabul edilen yeni güvenlik yasası nedeniyle Hong Kong'taki Katolikler arasında endişe hakim. Milli Güvenlik...

Irak’ta Çay Evi Umut Veriyor

IŞİD 2014 yılında Irak'ın Ninova Eyaleti'nde bulunan Karakuş'u işgal etmeden önce Najeeb adlı Hristiyan, çay evi işletiyordu....

Bu haberleri okudunuz mu?Benzer İçerikler
Sizin için önerildi