20 Nisan 2024 Cumartesi

Ergenekon’un Zirvesi / Soner Tufan

Soner Tufan

AKP iktidar olunca ülkemizin güvenlik güçleri terörle, teröristle uluslar arası değişen dengelerle, komşularla ilişkilerle ve tehdit olabilecek kişi ve kurumlarla ilgilenmesi gerekirken derin güçlerce yönlendirilerek farklı yollara saptılar. Bu derin güçler AKP hükümetini zor duruma düşürmek, İslamcı bir hükümetin batı desteğini yitirmesini sağlamak, azınlıkların insanca yaşayamadığı gerçeğini öne çıkararak özellikle AB ile ilişkilerini dondurmak için yola çıktı. Bir çeşit post ötesi bir darbeyle hükümeti paralize etmek uğraşı içine girdiler.Memleketimizde demokrasi kültürü tam olarak yerleşmediğinden olağan yollardan mücadele ve muhalefet etmek yerine tuzak kurmak, dolandırmak, arkadan iş çevirmek, manüpilasyon yapmak, mış gibi görünmek, tongaya düşürmek ve belki de Osmanlı’dan kalma entrikalar genlerimize işlediğinden, yan yolları farkında olmadan seçmek gibi bir alışkanlığımız var..

Oluşturdukları strateji oyununa da Kafes Eylem Planı adını verdiler. Neler neler yapmayı planlıyorlardı, bir bilseniz. Gerçi İlker Paşa çok kızdı, birine boru, öbürüne kâğıt parçası dedi.

Koç müzesine, özellikle çocukların bolca bulunduğu bir saatte bomba patlatmak, cami bombalamak, kendi F16’ımızı düşürmek ve tabii ki azınlıktan olanların temsilcilerine operasyon yapmak amaçları arasındaydı bu derin güçlerin.

Azınlık grubuna yönelik planlarının önemli bir kısmını gerçekleştirdiler. 2000 yılından sonra suni bir misyoner paronoyası başlatıldı. Hemen hemen bütün basın kuruluşları bu oyuna çanak tuttu, batı gerçekten de sustu, Hıristiyan kuruluşların zaten olanlardan haberi yoktu, ne yazık ki sivil toplum kuruluşları da sessiz çoğunluğa katıldı. Elbirliğiyle yaratılan milli mütabakatla oluşturulan din elden gidiyor parodisi her yerde yankı buldu. Tam bir cadı avı başlatıldı. Protestan Hıristiyanlara öcü gözüyle bakılmaya başlandı. Santoro’yu, Hrant’ı, Necati, Uğur ve Tilmann’ı öldüren o lümpen gençliğin fazlasıyla yetişeceği harika bir zemin oluşturulmuştu.

Tüm bu cinayetler gerçekleşirken olacakları herkes biliyordu, Nedim Şener’in, “Kırmızı Cuma” kitabında herkesin, Hrant Dink’in dışında herkesin bildiği, ama sustuğu, cinayete çanak tuttuğu bir oyun oynandı. Öyle ki memlekette yeri asla doldurulamaz değerler böylece yitirilmiş oldu. Santoro’yu, Malatya Zirve çalışanlarını izliyorlardı. Herkes olacakları biliyordu. Olacakları heyecanla bekliyorlardı, göz yumuyorlardı ve susuyorlardı.

Yakaladıkları katil zanlısını arkalarına Türk bayrağını da fon yaparak fotoğraf çektiriyorlar, gurur duyuyorlar, kahraman edasıyla dolaştırıyorlardı zalimleri aramızda. Zira onlara göre, “bir pislik daha” temizlenmişti.

Sonra dalga geçer gibi Ergenekon isimli bir yapı olduğunu, bu yapının bir hücresinin Hrant Dink cinayetini işlediğini ama ellerinde yeterince delil olmadığını buyuruyorlardı…

İşte bu sırada Adem Yavuz Aslan, “Bi Ermeni Var” adlı bir kitap yazıp ezber bozdu. Durmadı, Ergenekon’un zirve yaptığı Zirve yayınevi katliamının kitabını yazdı. Elinde belge zengini bir araştırmacı gazeteci olarak söz konusu Ergenekon yapılanmasının röntgenini çekti. Devlet eliyle nasıl cinayetler işlendiğini, nasıl üstünün örtülmeye çalışıldığını akıcı bir dille anlattı. Kimi detaylar okuyanı hayrete düşürecektir.

Hurşit Tolun’un bir numaralı sanık olarak iki kez müebbetle yargılanacağını, yok denilen, sürekli inkar edilen Tushad ile ilgili belgeyi, cinayetlerin azmettiricisi olduğu söylenen Varol Bülent Aral’ın MİT çalışanı olduğu ve daha bir çok bilgi kanıtlarıyla birlikte kitapta yerini almış. Bu arada mahkemeye sunulan iddianame de kabul edilirse soruşturmanın derinleşeceği, Ergenekon davasının Malatya’da devam edeceği, hatta bütün bu gelişmelerin azınlıklara yönelik sürdürülen sürek avının tüm faillerinin adreslerinin belli olacağı da ümit verici bir olasılıktır. Zira ister Hrant Dink olsun, ister Santoro olsun tek bir yerden planlanmış “operasyon”lardır. Malatya bütün bu faili meçhul cinayetleri aydınlatacak bir kapasiteye sahiptir.

“Ergenekon’un Zirve’si”ni bulup okuyun. Sadece onu değil, halen okumadıysanız İsmail Saymaz’ın, Nefret kitabını da okuyun. Nasıl elbirliğiyle azınlıklara yönelik bir nefret ortamının ve cinayet atmosferinin oluşturulduğunu görün.

Soru şu ki; “Gerçekten de Protestan Hıristiyanların (uzun vadede) tehlikeli olabileceklerinden korktukları için mi böyle bir kanlı senaryo oluşturdular, yoksa sadece toplumu daha dinci, kinci, saldırgan ve önyargılı hale getirmek için mi planladılar bilinmez. Ama yaratılan atmosfer Türkiye’den çok şey götürdü. Götürmeye devam ediyor.

Biz mi? Biz zaten bunu biliyorduk. İnandıklarımızdan dolayı acı çekeceğimizi, işkence görebileceğimizi biliyorduk. Üzerimize giydirilen ateşten gömleği ilkin garipsesek de gerçeği biliyoruz. Bu acılardan dolayı şikayet etmek bir yana Mesih’in acılarına ortak olduğumuz için kendimizi ayrıcalıklı hissediyoruz. Mesih’e neler yaptılar, bizim uğradıklarımız nedir ki?

Hepsinden önemlisi, Romalılar 8:35 şöyle yazar; “Mesih’in sevgisinden bizi kim ayırabilir? Sıkıntı mı, elem mi, zulüm mü, açlık mı, çıplaklık mı, tehlike mi, kılıç mı? Yazılmış olduğu gibi:

“Senin uğruna bütün gün öldürülüyoruz,
Kasaplık koyun sayılıyoruz.”
Ama bizi sevenin aracılığıyla bu durumların hepsinde galiplerden üstünüz.
Eminim ki, ne ölüm, ne yaşam, ne melekler, ne yönetimler, ne şimdiki ne gelecek zaman, ne güçler, ne yükseklik, ne derinlik, ne de yaratılmış başka bir şey bizi Rabbimiz Mesih İsa’da olan Tanrı sevgisinden ayırmaya yetecektir.”

Evet galiplerden üstünüz. Hiçbir şey bizi Tanrı’nın sevgisinden ayıramaz.

 

Episkopos Kayyal, İskenderun’da Kadının Hristiyanlıktaki Rolünü Anlattı

Paskalya Oruç Döneminde, Mersin ve Hatay bölgelerinde yapılacak Patrikhane Programları kapsamında, Antakya ve Tüm Doğu Kiliseleri Patriği...

Nepal’de Dört Hristiyan Yargılanıyor

Nepal'in doğusundaki Madhesh eyaletinde dört Hristiyan, halkı din değiştirmeye zorladığı iddiasıyla yargılanıyor. İnanlılar, 10 Mart'ta Kolhabi kasabasında Hristiyan...

Hong Kong Katolik Kilisesi Tedirgin

Çin Halk Cumhuriyeti'nde kabul edilen yeni güvenlik yasası nedeniyle Hong Kong'taki Katolikler arasında endişe hakim. Milli Güvenlik...

Irak’ta Çay Evi Umut Veriyor

IŞİD 2014 yılında Irak'ın Ninova Eyaleti'nde bulunan Karakuş'u işgal etmeden önce Najeeb adlı Hristiyan, çay evi işletiyordu....

Bu haberleri okudunuz mu?Benzer İçerikler
Sizin için önerildi