28 Mart 2024 Perşembe

“Kayıtsızlığın Üstesinden Gel ve Barışı Kazan!”

Katolik Kilisesi tarafından 1 Ocak’ta kutlanan Dünya Barış Günü nedeniyle bir mesaj yayınlanan Papa Françesko, olaylara kayıtsız kalmanın savaşların devamına neden olduğunu belirterek, kayıtsızlığın üstesinden gelinmesi gerektiğini söyledi.

Papa Françesko’nun Yeni yıl ve Barış Günü mesajının Türkiye Katolik Episkoposlar Kurulu Basın Bürosu çevirmenlerinden  Şule Rogenbuke tarafından yapılan tam çevirisini yayınlıyoruz:

Kayıtsızlığın Üstesinden Gel ve Barışı Kazan
1. Tanrı kayıtsız değildir! Tanrı insan soyuna özen gösterir. Tanrı bizi terketmez! Yeni yılın başlangıcında, sadece bu derin inancımı değil, aynı zamanda samimi iyi dileklerimi de iletmek istiyorum. Refahın ve barışın; yeryüzündeki tüm erkek ve kadınların, tüm ailelerin, halkların ve ulusların devlet ve hükümet başkanları ve dinî önderler de dâhil olmak üzere herkesin ümitlerinin gerçekleştiği bir yeni yıl diliyorum. 2016 yılının bizleri adalet ve barışın peşinde farklı seviyelerde sağlam ve güvenle birleşmiş olarak göreceğine güvenmeye devam ediyoruz. Barış hem Tanrı’nın armağanı hem de insanın başarısıdır. Tanrı’nın bir armağanı olarak onu kazanmaya çağrılmış tüm erkek ve kadınlara emanet edilmiştir.

Ümit için sebepleri korumak
2. Geçtiğimiz yılın başından sonuna, savaş ve terörizm, çocuk kaçırma, etnik ve dini zulüm ve gücün kötüye kullanımı damga vurdu. Dünyanın pek çok yerinde “bölük pörçük üçüncü dünya savaşı” teşkil edecek şekilde, şiddet yaygın hale geldi. Yıl sona ererken, yeni yıla doğru baktığımda bazı olaylar, insan becerisinin, kötülüğü yenip kayıtsızlık ve vazgeçmişlikle mücadele edebileceğine dair ümitlerini kaybetmemeleri için herkesi yüreklendirmek konusunda bana ilham veriyor. Zor durumlarla karşılaşıldığında kendine dönmek, duyarsızlık ve kayıtsızlığın üzerinde dayanışma göstermek için insanın sahip olduğu kapasiteyi bize gösteriyor.
COP 21 İklim Değişikliği Zirvesinde dünya liderlerinin, iklim değişikliği ile ilgili konularda yeni yollar aramak ve yeryüzünü, ortak yuvamızı korumak için ortaya koyduğu çabalardan söz etmek istiyorum. Burada daha önceki iki küresel etkinliği de hatırlayabiliriz: Tüm dünya halklarının ve özellikle yoksulların, daha haysiyetli bir yaşam standardına sahip olmalarını amaçlayan, dünya çapında sürdürülebilir kalkınmayı finanse etmek için Addis Ababa Zirvesi ve Sürdürelibilir Gelişme için Birleşmiş Milletler Ajandasının görüşülmesi toplantılarını da burada belirtmek gerek.
2015 yılı, dünya ile dayanışmasını belagatli bir şekilde ifade ettiği İkinci Vatikan Konsili’nin iki belgesinin yıldönümü olması nedeniyle Kilise için özel bir anlam taşıyor. Konsil’in açılışında Papa XXIII. Yuhanna Kilise’nin pencerelerini sonuna kadar açmayı ve dünya ile iletişimini teşvik etmeyi istemişti. Nostra Aetate ve Gaudium et Spes başlıklı iki belge kilisenin insanlık ailesinde uyandırmayı istediği diyalog, dayanışma ve beraberlik için yeni ilişkileri simgeleyen belgeler olmuşlardır. Nostra Aetate, Kararnamesinde Kilise Hristiyanlık dışındaki dinlerle diyaloga açık olduğunu ifade etmiştir. Pastoral Dogmatik Yasa Gaudium et Spes, “Günümüz insanının, özellikle yoksullar ve her türden sıkıntı içindekilerin sevinci ve umudu, keder ve korkusu aynı şekilde Mesih imanlılarının da sevinç ve umudu, keder ve korkusudur”, kabulüne dayanır . Kilise, dayanışma, saygı ve sevginin bir işareti olarak; dünyanın sorunları hakkında tüm insanlık ailesi ile bir diyalog içine girilmesini teklif eder .
Her bir Hristiyan’ın alçakgönüllü ve merhametli bir yürekle merhameti ilan etme ve tanıklık verme gücü içinde olmasını sağlamak üzere Kilise’yi, tüm bunlarla aynı doğrultuda olan Merhamet Jübilesi ile duaya ve çalışmaya davet etmek istiyorum. Hepimizin “affetmeyi ve vermeyi” ve “modern dünyanın kendisinin yarattığı, toplumun en ücra yerlerinde yaşayanlara” daha açık olabilmeyi ve “Yeni olanı keşfetmemize engel olacak kayıtsızlığı hafife alma hatasına ya da rutin sıradanlıklara ve yıkıcı alaycılığa düşmeyi” reddedetmeyi öğreneceğini ümit ediyorum.
İnsanlığın dayanışma içinde birlikte hareket edeceğine ve herkesin yararını korumak üzere, erkek ve kızkardeşlerimizden en savunmasız olanlara, aramızdaki bağlılık ve karşılıklı bağımlılık temelinde ilgi göstereceğimize inanmak için pek çok iyi gerekçemiz var. Karşılıklı sorumluluk tutumu, temel kardeşlik ve ortak yaşam çağrısından kökenini alır. Tanrı’nın kendi suretinde ve benzeyişinde yaratmayı istediği insan soyunu oluşturan temel nitelikler kişisel haysiyet ve kişiler arası ilişkilerdir. Kendisine bahşedilen haysiyetin inkâr edilemeyeceği yaratıklar olarak biz, kendilerinden sorumlu olduğumuz ve birlikte dayanışma içinde bulunmamız gereken tüm erkek ve kız kardeşlerimizle bağlanmış durumdayız. Bu ilişkiyi görmezden gelirsek, insanlığımızdanbir parçayı kaybedeceğiz. Burada, kayıtsızlığın insanlık ailesini nasıl tehdit ettiğini görüyoruz. Yeni yıla yaklaşırken herkesten kayıtsızlığı yenmek ve barışı üstün kılmak üzere bu gerçeklik için bir durum değerlendirmesi yapmasını istiyorum.
Kayıtsızlığın çeşitleri
3. Aslında kayıtsızlık yeni bir şey değildir. Tarihin her döneminde başkalarının ihtiyaçlarına kalplerini, etrafta olan bitene gözlerini kapattığı, başka insanların sorunlarını önleyebilecekken kenarda kaldığı bilinen insanlar olagelmiştir. Fakat günümüzde kayıtsızlık kişisel bir konu olmaktan tamamen çıkıp daha geniş ölçekte “kayıtsızlığın küreselleşmesi” boyutuna taşınmıştır.
İnsan toplumunda birinci tür kayıtsızlık Tanrı’ya karşı kayıtsızlıktır ve kişiyi komşusuna ve çevreye karşı kayıtsızlığa kadar götürür. Bu, görelilik ve nihilizmle birlikte ortaya çıkan hatalı hümanizmin ve materyalizmin uygulanmasının önemli bir sonucudur. Kendimizin, çevremizin ve toplumumuzun, hem kaynağı hem de yaratıcısı olduğumuzun farkına varmamız gerekiyor. Sadece Tanrı’nın yerine koyabilecek bir şey bulmaya çalışmak için değil, her şeyi tamamen onsuz yapabilmek için kendi kendimize yeter olduğumuzu düşünüyoruz. Bunun sonucunda kimseye karşı borcumuz olmadığını varsayıp sadece haklarımızı ortaya döküyoruz . Kişi kavramının bu derece yanlış anlaşılmasına karşın, Papa XVI. Benediktus, ne insanın kendisinin ne de insani gelişimin tek başına, bizim son ereğimizin ne olduğu sorusuna cevap veremeyeceğini görmüştür . Yine Papa VI Paul benzer şekilde, “Mutlak olana açılan ve insan yaşamına en baştaki önemini veren vokasyon bilincinden başka gerçek bir hümanizm yoktur” diyerek bu durumu ifade etmiştir.
Komşularımıza karşı kayıtsızlık kendini çeşitli şekillerde gösterir. Bazı insanların her şeyden haberi vardır; radyo dinlerler, gazete okurlar, fakat tüm bunları mekanik bir şekilde hiç bir şeye katılmadan yaparlar. İnsanlığı etkileyen trajedilerden belli belirsiz haberdardırlar, ama herhangi bir ilgi ya da merhamet göstermezler. Bilen ama gözlerini kaçıran insan davranışı sergilerler, düşünce ve faaliyetleri kendilerine odaklıdır. Üzülerek söylemeliyim, günümüzdeki bilgi patlaması; diğer insanların açıklık ve dayanışma duygusu gerektiren sorunlarına yönelik ilginin artmasını tek başına sağlayamaz . Aslında aşırı bilgilendirmeye maruz kalmak insanların duyarlılığını azaltarak, sorunların ciddiyetini bir dereceye kadar hafife almaya neden olur. “sorunları yüzünden sadece yoksulları ve yoksul ülkeleri suçlamakla yetinen; yersiz genellemelerle çözümün onları uyuşturan, uysal ve zararsız yapan eğitimde olduğunu söyleyen” insanlar var. “Tüm bunlar, pek çok ülkede –yönetimde, iş çevrelerinde ve kurumlarda –liderlerin siyasi fikirlerinde bile yaygın olduğu ve derinlere kök salmış yozlaşmanın ışığında ilerilere taşındığı için çok daha fazla rahatsız ediyor” .
Diğer durumlarda kayıtsızlık, özellikle de bizi doğrudan ilgilendirmiyorsa, etrafımızda olanlara, ilgi göstermemek şeklinde ortaya çıkar. Bazı insanlar soru sormayıp cevap aramamayı tercih eder; acı çekenlere sağır kalıp hayatlarını rahat içinde sürdürürler. Neredeyse farketmeden başkalarına ve onların sorunlarına karşı merhametsizliğimiz artıyor. Sanki içinde bulundukları sorunlar onların işiymiş, bizim sorumluluğumuz değilmiş gibi onlara ilgi göstermiyoruz. “Sağlıklıysak ve rahatımız yerindeyse, başkalarını umursamayız (Peder Tanrı’nın asla yapmadığı bir şey): onların sorunları acıları ve katlandıkları haksızlıklar umurumuzda olmaz… Yüreğimiz katılaşır. Ben görece daha sağlıklı ve rahat olduğum müddetçe, diğerlerinin daha az rahat olması beni ilgilendirmez.”
Hepimiz ortak bir evde yaşadığımızdan, Laudato Si’de belirttiğim gibi, bir şey yapamasak da onun iyiliği için kendi kendimize sorabiliriz. Su ve hava kirliliği, ormanların gelişigüzel tahrip edilmesi ve doğal çevrenin yıkımı insanın diğer insanlara karşı kayıtsızlığının sonucudur, çünkü her şey birbiriyle ilintilidir. Evde yapmaya cesaret edemedikleri şeyleri dışarıda yapma izni olanlar için demiyorum , fakat diğer insanlara davranışı etkileyen bir şey de hayvanlara davranış biçimidir .
Bunda ve diğer durumlarda, kayıtsızlık sadece kendi kendisiyle ilgilenen ve sorumluluk almayan bir yaşam şekline götürür. Bu nedenle Tanrı ile komşularla ve çevre ile barış içinde yaşama olanağının ortadan kalkmasına neden olur.

Küresel kayıtsızlığın tehdidi altındaki barış
4. Tanrı’ya karşı kayıtsızlık bireyin kişisel alanına aşar ve toplumsal ve kamusal alanı da içine alır. XVI. Benediktus’un belirttiği gibi “Tanrı’nın yüceltilmesi ve yeryüzündeki insanın esenliği birbiriyle çok yakından bağlıdır” . Aslında “Aşkın olana açık olmadıkça, insan varlığı kolayca göreliliğe yem olup, adil davranmayı ve esenlik için çalışmayı zor bulmaya başlar” . İnsanın, kendisinden başka ve kendi üzerinde hiç bir norm tanımamaya götüren Tanrı’yı hiçe sayıp inkâr etme olgusu, antalılamaz bir kötülük ve şiddet doğurur .
Hem bireysel hem cemaat seviyesinde komşuya karşı kayıtsızlık, Tanrı’ya karşı kayıtsızlıktan doğar ve adaletsizliğin ve derin sosyal dengesizliğin sürmesinden başka bir işe yaramayan ilgisizlik ve sorumlulukların ihmali şeklinde kendisini gösterir. Ardından, çatışmalara yol açar ya da her halükarda er ya da geç şiddet ya da güvensizlik içeren davranışların patlama tehlikesini doğuran tatminsizlik ortamını oluşturur.
Kayıtsızlık ve sorumluluk almamak, özellikle insanlığın en değerli varlıklarından biri olan barış ve ortak yararın desteklenmesi için toplumda beceri ve görevlerimizle uyumlu olarak üstlendiğimiz sorumlulukları ciddi bir şekilde ihmal etmeye neden olur .
Kâr ve haz peşinde koşmakla şekillenen kültürün bir parçası olduğunda, kurumsal seviyede başka insanlara ve onların haysiyetlerine, temel haklarına ve özgürlüklerine yönelik kayıtsızlık teşvik görebilir ve hatta son noktada barışı tehdit eden eylem ve politikalar haklı görülebilir.
Kayıtsızlık, ulusların ya da bireylerin refahını sağlamak uğruna adaletsizliği doğuran acınacak ekonomik politikaları haklı çıkarmaya bile götürebilir. Ekonomik ve politik projeler hiç de azımsanamayacak şekilde temel hakları ve başkalarının ihtiyaçlarını çiğneyerek, gücü ve refahı korumayı ve sürdürmeyi hedefler. Halk, temel hakları olan gıda, su, sağlık bakımı ya da çalışma hakkının gaspedildiğine tanık olduğunda, onları zor kullanarak elde etme yoluna gidebilir .
Dahası, tüm toplumların kendi ekosistemlerinden kaynaklanan ormanların azalması, çevre kirliliğinin ve doğal felaketlerin karşısında gösterilen kayıtsızlık , güvenlik ve barış için korkunç sonuçlar ile derin güvensizlik yaratarak yoksulluğun yeni türleri ve adaletsizliğin yeni biçimlerinin ortaya çıkmasıyla sonuçlanmaktadır. Kaynakların yetersizliği ya da doğal kaynakların kullanımı için bitmeyen susuzluğu dindirmek için kaç savaş yapıldı bu güne kadar ve kaçı yapılmaya devam edecek?

Kayıtsızlıktan merhamete: yüreklerin tövbesi
5. Bir yıl önce, 2015 Dünya Barış günü Mesajımda, “Artık köle değil, erkek ve kız kardeşleriz” sloganıyla Kayin ve Habil’den beri insan kardeşliğinin Kutsal Kitap’taki ilk ikonasını hatırlatmıştım (bk. Yar. 4,1-16). Ta en baştan varolan bu kardeşliğe nasıl ihanet edildiğine dikkat çekmeyi amaçlamıştım. Kayin ve Habil kardeştiler. Her ikisi de aynı annenin karnında büyümüş, aynı saygınlığa sahip ve Tanrı’nın benzeyişinde ve suretinde yaratılmıştı; fakat kardeş olarak ilişkileri yıkıldı. “Kayin, Habil’e katlanamadığından değil, kıskançlığı yüzünden onu öldürdüğü için bu ilişki yıkıldı” . Kardeş katli ihanetin bir türüdür ve Kayin’in Habil’i kardeş olarak görmemesi, aile ilişkilerindeki kardeşlik, dayanışma ve karşılıklı saygıyı koparan ilk olay olmuştur.
Tanrı tıpkı daha evvel, Yaratıcıları olduğu kendisi ile olan ilişkilerini koparan ilk ebeveynlerimiz Âdem ve Havva’ya yaptığı gibi, insan kendi yoldaşlarına karşı sorumluluklarını hatırlatmak için müdahale etti. Rab Kayin’e, «Kardeşin Habil nerede?» diye sordu. Kayin, «Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?» diye karşılık verdi. Rab, «Ne yaptın?» dedi, «Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor. (Yar. 4,9-10).
Kayin, kardeşine ne olduğunu bilmediğini, onun bekçisi olmadığını söylüyor. Kendisini onun yaşamından ve kaderinden sorumlu tutmadı. Kendi üstüne vazife olmadığını düşündü. Aynı soydan geldikleri halde kardeşine karşı umursamaz davrandı. Ne acı! Kardeşler, aileler ve insan soyu için ne üzücü bir öykü! Bu kardeşler arası kayıtsızlığın ortaya konduğu ilk durumdur. Bununla birlikte Tanrı umurkayıtsız kalmaz. Habil’in kanı onun gözünde son derece değerli idi ve Kayin’den bunun hesabını sordu. İnsan soyunun başlangıcında Tanrı kendisini, insanın kaderine müdahale eder şekilde gösterir. Daha sonra, Tanrı İsrail oğulları Mısır’da köle iken bir kez daha müdahale eder ve Musa’ya der ki: “Halkımın Mısır’da çektiği sıkıntıyı yakından gördüm, Angaryacılar yüzünden ettikleri feryadı duydum. Acılarını biliyorum. Bu yüzden onları Mısırlılar’ın elinden kurtarmak için geldim. O ülkeden çıkarıp geniş ve verimli topraklara, süt ve bal akan ülkeye, Kenan, Hitit, Amor, Periz, Hiv ve Yevus topraklarına götüreceğim.” (Çık. 3,7-8). Tanrı’nın müdahalesini anlatan bu sözlere dikkat edelim: O, görür, duyar, gelir ve kurtarır. Tanrı asla kayıtsız kalmaz. O dikkat eder ve eyleme geçer.
Aynı şekilde O’nun Oğlu olan İsa, Tanrı aramıza geldi, beden aldı ve günah hariç her şeyde insanlıkla olan birliğini gösterdi. İsa bizim niteliklerimizle tanımlanır: “Oğul birçok kardeş arasında ilk doğan oldu” (Rom 8,29). O sadece kalabalıklara öğretmekle yetinmedi, özellikle onlar aç olduğunda (bk Mk 6,34-44) ya da işsiz kaldıklarında (bk. Mt 20,3) onların rahatı ile de ilgilendi. Sadece erkekler ya da kadınlarla değil, denizdeki balık, gökteki kuşlar, bitkiler ve ağaçlar, tüm büyük ve küçük şeylerle de ilgilendi. Tüm yaratılışa baktı ve onu kucakladı. Fakat bakmaktan fazlasını yaptı, insanların hayatına dokundu, onlarla konuştu, yardım etti, ihtiyacı olanlara merhamet gösterdi. Sadece bununla kalmadı, güçlü bir şekilde duygulandı hatta ağladı (Yu. 11, 33-44). Acıya, üzüntüye, sefalete ve ölüme son vermek için çalıştı.
İsa bize, Göklerde olan Babamız gibi merhametli olmayı öğretti (Lk. 6,36). İyi Samariyeli benzetmesinde (Lk 10:29-37), yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmeyip “kendi yoluna devam edenleri” kınadı (Lk 10,31-32). Bu örneği vermekle, kendisini dinleyenlere ve özelikle de öğrencilerine ne kadar meşgul olursak olalım kendi zamanımızdan başlayıp elimizi altında her ne varsa onu kullanarak, durup bu dünyanın ızdıraplarını ve erkek ve kızkardeşlerimizin acılarını dindirmeye yardım etmeleri gerektiğini öğretti. Umursamazlık her zaman bahane arar; birini diğerinden uzaklaştıran ön yargı ve başkalarını bizden ayrı kılan düşmanlıklar bir kenara bırakılıp ritüelin kuralları yerine getirilmelidir.
Merhamet Tanrı’nın yüreğidir. Bu aynı zamanda onun çocuklarından oluşan tek bir ailenin de yüreği olmalıdır: Bu yürek, Tanrı’nın yüzünün yaratıklarındaki bir yansıması olarak insan saygınlığının olduğu her yerde daha güçlü çarparak destek olur. İsa, başkalarına yani yabancılara, hastalara, mahkûmlara, evsizlere hatta düşmanımıza olan sevginin; Tanrı’nın davranışlarımızı yargılayacağı bir kıstas olduğunu söyler. Bizim nihai kaderimiz buna bağlıdır. Bu yüzden Elçi Pavlus’un Roma’daki Hristiyanlara, sevinenlerle sevinip gözyaşı dökenlerle gözyaşı dökmelerini söylemesi (Rom. 12,15) ya da Korintlileri Kilise’nin acı çeken üyeleri ile dayanışma içinde olduklarının göstermek üzere bağış toplamaları için teşvik etmesi bizim için şaşırtıcı olmayacaktır (1 Ko. 16:2-3). Ve Aziz Yuhanna şöyle yazmıştır: “Dünya malına sahip olup da kardeşini ihtiyaç içinde gördüğü halde ondan şefkatini esirgeyen kişide Tanrı’nın sevgisi olabilir mi?” (1 Yu3:17; Yak. 2:15-16).
Bu nedenle: “Kilise olarak Yeni İncilleşme görevini yüklenerek merhamet konusunun tekrar tekrar coşkuyla öne çıkarılması ve pastoral faaliyetlerin yenilenmesi gerekmektedir. Bu kesinlikle Kilise ve kendisinin yaşadığı ve tanıklık ettiği merhamet mesajının güvenilirliği için temel bir tutumdur. Dili ve hareketleri ile merhameti aktarmalı, böylece tüm insanların yüreğine dokunarak, bir kez daha Peder’e götüren yolun ilhamını vermelidir. Kilise’nin birinci gerçeği, Mesih’in sevgisidir. Kilise kendisini bu sevginin bir hizmetkârı kılarak bu sevgiyi tüm insanlara aktarır: Affeden ve kendisinin armağanında kendisini ifade eden bir sevgi. Bununla birlikte Kilise’nin hazır olduğu her yerde Peder’in merhameti açık olmalıdır. Mahalli kiliselerimizde, cemaatlerimizde, topluluklarda ve hareketlerde tek kelimeyle Hristiyanların olduğu yerlerde herkes merhamet için bir vaha bulmalıdır.”
Bizler de şefkat, merhamet, sevgi ve dayanışmayı gerçek bir sevgi yolu, başkaları ile ilişkilerimizi yürütmek için bir kural haline getirmeye çağrılmış bulunuyoruz. Bu yüreğimizle sohbet etmeyi gerektirir: Tanrı’nın sözü, taş yüreklerimizi etten kalbe döüştürmeli (Hez. 36, 26), başkaları ile otantik dayanışmaya açık bir hale getirmelidir. Dayanışma, gerek yakında gerek uzaktaki insanlara karşı “belirsiz merhamet duygusu ya da uğradıkları talihsizlikler yüzünden yüzeysel bir üzüntüden” çok daha fazlasıdır. Dayanışma “Kendini herkesin yararına çalışmaya adamak için saplam ve azimli bir yoldur: Hepimiz birbirimizden sorumlu olduğumuz için herkesin ve her bir bireyin iyiliği için çalışmak” , çünkü şefkat kardeşlikten doğru akar.
Bu şekilde anaşıldığında, dayanışma küreselleşen dünyada belli kişiler ve toplumlar ile dünyanın geri kalan erkek ve kadınları arasında artan karşılıklı bağımlılıklara ve günümüzün kötülüğünün farkına varma konusunda en iyi cevap olan ahlaki ve toplumsal bir tutum sunar.

Kayıtsızlığı yenebilmek için bir dayanışma ve merhamet kültürü oluşturmak gerekir
6. Kişisel bir tövbe doğuran, ahlaki bir erdem ve sosyal bir tutum olarak dayanışma, eğitim ve öğretim verenler için bir taahhüt çağrısıdır.
Ailelerin eğitim görevinde öncelikli ve yaşamsal bir çağrı aldığını düşünüyorum. Aileler, sevgi ve kardeşlik değerlerinin, birlikteliğin ve paylaşımın, dışarıda yaşayanlarla ilgilenip onlara bakmanın ve onlara el uzatmanın öğrenildiği ilk yerdir. Aile aynı zamanda annenin çocuklarına, basit tapınma eylemleri ile başlayarak imanı aktardığı ilk ayrıcalıklı yerdir .
Çocukları ve gençleri okullarda ya da başka ortamlarda eğitme uğraşısı veren öğretmenler, yaşamın ahlaki, ruhsal ve toplumsal yönlerine dek uzanan sorumluluklarının bilincinde olmalıdırlar. Özgürlük, karşılıklı saygı ve dayanışma değerleri uygun yaşlardan itibaren verilebilir. Eğitimcilere yönelik konuşmasında Papa XVI. Benediktus şöyle der: “Her eğitim kurumu aşkın olana ve başkalarına karşı açık olma yeri olabilir; genç insanların kendi kişisel becerilerine ve iç zenginliklerine değer verildiğini hissettikleri ve erkek ve kız kardeşlerine saygıyı öğrendikleri bir diyalog, bağlılık ve dikkatle dinleme yeri olabilir. Genç insanlara yardımseverlik ve başkalarına şefkatten ve daha insani ve kardeşçe bir toplumun inşasına aktif olarak katılmaktan doğan sevinçten tat almaları öğretilebilir.”
Özellikle günümüzde bilgilendirme ve iletişimin ne kadar yaygınlaştığı düşünülürse, iletişimcilere de eğitim ve öğrtim konusunda büyük sorumluluk düşmektedir. Onların ilk ve her şeyden üstün tutmalar gereken görevleri, özel bir çıkara değil gerçeğe hizmet etmeleri gerektiğidir. Medya “sadece bilgi vermeyip dinleyicilerin zihinlerini de biçimlendirdiğinden genç insanların eğitimine önemli bir katkıda bulunur. Eğitim ve iletişim arasında çok sıkı bir bağ bulunduğu asla unutulmamalıdır: İletişim, kişilerin gelişimini daha iyi ya da daha kötü şekilde biçimlendirerek eğitim içindeki yerini alır”.
İletişimciler aynı zamanda, ele alınan ve halka yayılan bilginin her zaman yasal ve ahlaken kabul edilebilir olduğuna dikkat etmelidirler.
Barış, dayanışma, merhamet ve şefkat kültürünün bir meyvesidir.
7. Kayıtsızlığın oluşturduğu evrensel tehdidin bilincine varmakla birlikte, az önce tarif ettiğim senaryonun farkında olmalıyız: Şefkat, merhamet ve dayanışmayı gerçekleştirebileceğimizi doğrulayan pek çok olumlu girişim bulunuyor.
Burada, gözlerimizi komşumuzun başına gelenlere kapalı tutmayarak, kayıtsızlığın üstesinden nasıl gelebileceğimizi gösteren övgüye layık bazı çalışmalardan söz edeceğim.
Üyeleri salgınların, felaketlerin ve silahlı çatışmaların ortasında zorluklara ve tehlikelere kahramanca göğüs gererek yaralı ve hastalara bakan, ölüleri gömen, Kilise’nin içinde ve dışında bulunan sivil toplum kuruluşları ve yardım örgütleri var. Burada, daha iyi bir yaşama ulaşmak için çölleri geçen, denizleri aşan mültecilere yardım eden bireyleri ve kurumları da belirtmek istiyorum. Bu çabalar, merhametin ruhsal ve bedenel işleridir ve yaşamlarımızın sonunda bu işlerle yargılanacağız.
Burada vicdanımızı rahatsız eden zor durumlarda halkın görüşlerini şekillendiren gazeteci ve fotoğrafçıları ve insan haklarını, özellikle de etnik ve dini azınıkların, yerel halkların, kadın ve çocukların ve erkek ve kız kardeşlerimizden en zor durumda olanların haklarını savunan kişileri hatırlamak istiyorum. Onların arasında, özellikle silahlı çatışmalar sırasında tehlike ve zorlukları önemsemeden kendi sürüsünün yanında destek olarak kalan iyi çobanları, rahipleri ve misyonerleri de saymak istiyorum.
Kimbilir kaç aile mesleki ve sosyal zorluklar içinde, çocuklarına dayanışma, merhamet ve kardeşlik değerleri eğitimiyle kayıtsızlığın “karşı kültürü”nü vermek için ne büyük fedakârlıklar yapıyor. Kaç aile mülteci ve sığınmacılar gibi muhtaç olanlara evlerini ve yüreklerini açıyor! Tek tek bu kişilere, ailelere, mahalli kiliselere, dini cemaatlere, manastırlara ve ibadethanelere benim sığınmacı ailelere yer vermeleri için bulunduğum ricaya hemen karşılık verdikleri için teşekkür etmek istiyorum .
Son olarak, dayanışma faaliyetlerinde yer alan gençleri, şehirlerinde ve ülkelerinde ve dünyanın herhangi bir yerinde muhtaç durumdakilere cömertçe yardım edenleri burada anıyorum. Genellikle bu işlerde çalışıp çabalayan ve görmeden geçilenlere teşekkür edip onları desteklediğimi belirtmek istiyorum. Onların adalete olan açlıkları doyurulacak, merhametleri ile merhamet bulacaklar ve barışı sağlayanlar Tanrı’nın evlatları olarak adlandırılacaklar (cf. Mt 5, 6-9).

Merhamet Jübilesinin işareti olarak Barış:
8. Merhamet Jübilesi Ruhu içinde, kayıtsızlığın yaşamlarınızda kendini nasıl gösterdiğini ve etrafımızdaki dünyada nasıl gelişitiğini; ailelerimiz, komşularımız ve iş yerlerimizden başlayarak fark etmeye çağrıldık.
Sivil toplum da aynı şekilde özel ve yürekli davranışlarla en savunmasız üyeleri olan mahkûmlar, göçmenler işsizler ve kimsesizlere karşı duyarlı davranmaya çağrılmış bulunuyor.
Mahkumlar için pek çok vakada acil olarak yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve yargılanmayı beklerken tutuklu olanların özellikle ele alınmaları gerektiği açıktır .Ceza uygulamalarının iyileştirme amacı olduğu, ulusal yasaların hapis cezası dışında başka ceza olasılıklarını dikkate almaları gerektiği unutulmamalıdır. Bu bağlamda, ölüm cezasının uygulandığı ülkelerin yönetimlerine seslenerek af olasılığını dikkate almalarını kendilerinden istiyorum.
Mülteciler hakkında, mülteci yasalarının gözden geçirilip karşılıklı hak ve sorumluluklara saygı çerçevesinde ele alınması iyi olacaktır. Bu yasalar mültecileri iyi karşılama ve onların entegrasyonunu kolaylaştırmaya yardımcı olabilir. Yasadışı ikamet suça teşvik edebileceğinden yasal oturma izni için gereken koşullarda özel düzenlemeler yapılabilir.
Bu jübile yılında işsizlik, vatansızlık ve evsizlik yüzünden acı çeken erkek ve kız kardeşlerimize yönelik somut çalışmalar yapmaları için ulusal liderlere rica ediyorum. Pek çok aileyi ve genci, buna bağlı olarak da tüm toplumu etkileyen, işsizlik vebasının yenilmesi için haysiyetli işler oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. İşszilik, insanların haysiyet ve ümit hissine büyük bir yük yükler ve sadece refahın iyileştirilmesi için yapılan yardımlarla kısmen telafi edilebilir, bununla birlikte işsizlere ve ailelere yardım yapılması gereklidir. Halen maalesef iş yerlerinde ayrımcılığa uğrayan kadınlara ve çalışma koşulları belirsiz ya da tehlikeli olan bazı işçi sınıflarına ve kendi otoplumsal görevlerinin önemine uygun ödeme yapılmayan kişilere özel dikkat gösterilmesi gereklidir.
Son olarak yaşam için temel olan tıbbi tedaviyi ve ilaçları alarak hastaların yaşam koşullarının ev için tedavi ortamı da dâhil olmak üzere geliştirilmesi için etkin adımların atılması yönündeki ümidimi belirtmek istiyorum.
Ulusal liderler, kendi sınırlarının ötesine bakarak diğer halklar ile ilişkilerini yenilemeye ve uluslararası cemiyetlerin hayatına dâhil olarak ulusların ailesinde de kardeşliği temin etmeye çağrılmışlardır.
Bunu akılda tutarak ulusların önderlerine üç katmanlı bir ricada bulunmak istiyorum: Toplumların sadece maddi, kültürel ve sosyal mirasını değil, uzun vadede ahlaki ve ruhsal bütünlüğünü de yıkan çatışma ya da savaşa diğer halkları çekmekten kaçının; daha yoksul ülkelerin uluslararası borçlarını silin ya da sürdürülebilir şekilde düzenleyin; belli ideolojierin önünde diz çökmek yerine işbirliği politikalarını benimseyerek yerel nüfusun değerlerine saygı gösterin, hiçbir şekilde henüz dünyaya gelmemiş insanların temel ve yadsınamaz yaşama hakkına zarar veren durumları desteklemeyin
Yeni yıl için en iyi dileklerimle birlikte bu derin düşüncelerimi, Barış Kralı, Oğlu Rabbimiz İsa sayesinde insanlık ailesini daima gözeten Kutsal Bakire Meryem Ana’nın şefaatine sunuyor, kardeşçe ve birlik içinde bir dünya için günlük işlerimizin takdisini ve dualarımızın kabulünü diliyorum.

Vatikan, 8 Aralık 2015
Meryem Ana’nın Lekesiz Varoluşu Bayram
Olağanüstü Merhamet Jübilesi’nin açılışı

Bin Yıllık Kilise Yok Olma Tehlikesiyle Karşı Karşıya

UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde bulunan Kayseri'deki Koramaz Vadisi’ndeki en eski kaya oyma dini yapısı olan Beşaret...

DİSK-AR’a Göre Türkiye İşsizlikte Avrupa Şampiyonu

TÜİK verilerine Türkiye'de işsizlik oranı yüzde 9,4 oldu TÜİK Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre; 15 ve daha yukarı...

Krizma Kutsaması İskenderun Katedrali’nde Gerçekleştirildi

İskenderun Müjdeleme Katolik Katedrali'nde, her yıl gerçekleştirilen ‘Yağların Kutsanması’ Ayini, kutsal hafta içerisinde gerçekleştirildi. Rahiplerin yeminlerini tazelediği...

Vakıfköy’de Palmiye Pazarı Ayin ile Kutlandı

"Dzağgazart" (Palmiye Pazarı) Rab İsa Mesih'in Yeruşalim'e Giriş Yortusu, Vakıfköy'de de Surp Badarak ayini ile kutlandı.  24 Mart...

Bu haberleri okudunuz mu?Benzer İçerikler
Sizin için önerildi