Seçimlerin Ardından

SONER TUFAN’ın seçim değerlendirmesi…

7 Haziran 2015 tarihi ülkemizin siyasi tarihi için çok önemli bir mihenk taşı olmuştur. Sonuçlar özellikle mevcut iktidar partisinin şapkasının önüne koyup düşünmesini gerektiriyor.

Ortaya çıkan tablo çok şey söylemektedir.  Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sahaya inmesi, başkan olmak için parlamenter sisteme dudak bükmesi, birçok kişinin eleştirdiği gibi hukuka uygun olmayan bir şekilde seçim çalışması yürütmesi, seçim çalışmaları sırasındaki argümanlarıyla AKP’yi aşağı çekmiştir. Tayyip Erdoğan partisine güvenmeyip sahaya inmiş ama bu yarar yerine partiye zarar vermiştir.

seçim sonuçları

Milli iradenin başkanlık sistemine sıcak bakmadığını, tek adam sistemini onaylamadığını, halen parlamenter sistemin en iyi yöntem olduğunu göstermiştir. %10 barajının halk üzerinde HDP yararına oy kazandırdığı görülmüştür ki iktidar süresi boyunca %10 baraj sisteminin faydasını gören AKP bu seçimde barajdan dolayı karşılıksız aldığı oyları geri ödemek zorunda kalmıştır. Davutoğlu’nun büyük bir zafer kazanmış gibi balkon konuşması yapması gerçeklikten ne kadar uzaklaştığını göstermiştir. Partisinin Türkiye’nin omurgası olduğunu söylese de milli irade farklı bir şey söylemektedir, zira artık her iki kişiden biri artık AKP’ye oy vermemektedir.

Seçim sonuçları hem AKP kurmaylarının ve başbakanın, hem de arka bahçesi gibi görüp AKP’nin her işinin karışıp karar verdiği Sayın Cumhurbaşkanının şapkasını ortaya koyup düşünmesini sağlarsa ne mutlu. Zira Cumhurbaşkanının hep bildiğimiz klasik bir cumhurbaşkanı olarak kalması, kendisi dahil olmak üzere, herkesin hayrına olacaktır.

CHP şimdiye kadarki en başarılı seçim kampanyası yürütmüştür. Her ne kadar yüzde olarak oy oranını düşürmüş gibi görünse de milletvekili kaybı  sadece 1-2’yle sınırlı kalmıştır. Oysa HDP’yi bir hasım gibi görüp seçim kampanyasında saldırmaması onun barajı yıkmasını ve totalde AKP’nin ciddi bir darbe almasını sağladığından başarılıdır. Ki kısa bir açıklama yapan CHP lideri demokrasinin kazandığını söylerken buna işaret etmiş olabilir. Büyük olasılıkla koalisyonun ortağı da CHP olabilecektir, çünkü en yakın partidir. Diğerleri AKP ile koalisyona sıcak bakmamaktadır.

MHP seçim döneminde fazla miting düzenlememesine ve TV programlarına katılmamasına karşın AKP’den sızan oylarla oranını 3 puan yukarı çıkarmıştır.

Bu seçimin gerçek anlamda kazananı HDP olmuştur. Devletten yardım almadan, tamamen gönüllülük esasına göre, canla başla çalışarak, her tür spekülasyona, saldırıya, iftira ve hakarete göğüs germiştir. Kriz yönetiminde Selahattin Demirtaş rüştünü ispat etmiştir. Özellikle Diyarbakır mitinglerinde konuşmaya çıkmadan önce patlatılan bombalarla ne yapılmak istendiğini fark etmiştir. Orada yapılmak istenen büyük olasılıkla 1 Mayıs 1977 yılındaki gibi bir kargaşa yaratarak belki de seçim iptaline varan bir kaos yaratılmak istenmiş olabilirdi. Orada HDP’nin ve genel başkan Selehattin Demirtaş’ın soğukkanlılığı, halkı sükûnete davet etmesi, seçim kampanyası süresi boyunca 170’ten fazla saldırıya maruz kalması, hatta Dengir Mir Mehmet Fırat’ın aktarımına göre infaz edilmek istemesi hep bu partinin baraj altında bırakılması çabasının bir göstergesiydi.

HDP şimdiye dek doğuda sıkışmış bir parti görünümünü yansıtmış olsa da artık bir Türkiye partisi olmuştur. Doğuda oy oranını iki kat, ama batıda 3 kat artırmıştır. Demirtaş, “Bugün HDP Türkiye’dir, Türkiye HDP’dir,” derken yapmak istediği vurgu bu olabilir.

Demirtaş aldığı oyların bir kısmının emanet oyları olduğunu bildiklerini, onları mahcup etmeyeceklerini, gönülden HDP’li olmalarını sağlamaya çalışacaklarını söyledi. Bir ölüm kalım savaşı sürdürerek, doğru bildiklerinden hiç taviz vermeden tutarlı bir kampanya yürüttüler ki özellikle gençlere dokunan siyasetiyle yeni seçmenleri tarafına çekmiştir. Kadına yönelik politikası ve tüm partilerin kontenjanından daha fazla adayı göstermekle her şeye kadın elinin değmesi gerektiğini göstermiştir. Gücünü halktan ve gerçeğe, dürüstlüğe inanan destekçileri ve en hoş olanı da yürüttüğü siyasete mizahı sokarak insanları gülümsetebilmiştir.

Çoğulcu demokrasiye vurgu yapmıştır, her konuşmasında demokrasiye, insan haklarına ve özgürlüklere değinmiştir. Şahsen bir yemekte bir Hıristiyan olarak beni özellikle kendi masasına oturtmuş, tüm inançlardan, dillerden ve milliyetten insanı o sofranın etrafında buluşturarak bakış açısını ortaya koymuştur. Ki seçimden sonra yaptığı kısa değerlendirmesinde Hıristiyanların da bu çoğulcu demokrasi içinde var olması gerektiğini açıkça dile getiren belki de şimdiye kadar görüp görmediğimiz tüm siyasetçi ve liderler arasında ilk olmuştur.

Katılım oranının yüksekliği halkın oyuna sahip çıkmasını ve gidişatı yönlendirmesini göstermesi açısından önemlidir. %84’lük bir katılım büyük başarıdır. Meclise giren yeni 357 milletvekili de taze kan demektir, 96 kadın milletvekilinin meclise girmesi büyük olasılıkla erkek vekilleri daha da kibarlaştıracaktır.

Bir Hristiyan olarak bu seçimin en güvenli şekilde ve dürüstçe gerçekleştirilmesi için dua ettik, halkın iradesinin yansıması için Rab’be yakardık, olayların olmaması, kan akmaması ve sükûnet içinde bir seçim atmosferi olsun diye Rab’be teslim ettik her şeyi. Hristiyan bir vatandaş olarak sandığa irademizi yansıttık.

Bundan sonrası için de dua etmeye devam edeceğiz, ancak şu da bir gerçek ki halk iradesine herkesin saygı duyması ve baskının, despotluğun, hukuksuzluğun, adaletsizliğin değil, çoğulculuğun, dürüstlüğün, gerçeğin, özgürlüğün ve insan onuruna yaraşan saygı duyulacak bir mücadelenin kazanmış olmasıdır.

Her gün ülkemiz ve ülkemizin daha demokratik bir yer haline gelmesi için çaba göstermeye devam edeceğiz. Çetin Altan’ın sıkça dediği gibi umut var ve enseyi karartmaya gerek yok, umut var çünkü bizi seven Tanrı bizim için en iyisini yapacaktır, iktidar olan bu hükmetme yetkisini yukardan almaktadır. Rabbimiz iyidir ve sevgisi sonsuzdur.

Twitter: @sonertufan