Her inanç, kişiyi iyi bir insan olmaya yöneltmeye çalışır. Eğer inancın içindeysen, biliyorsan ve bildiklerini uyguluyorsan iyi bir insan olma yolunda ilerliyorsun demektir. İnançlı değilsen yine iyi bir insan olabilirsin ama bir inancın –iyi insan- kriterlerini kullanmak zorundasın. Çünkü başka kriter bulamazsın. Eğer bir inancın içinde değilsen vicdan dışında bir bağlayıcı unsurun olmaz. En tehlikeli durum, inancın içinde olduğunu zannedip inancın özüne dair hiç bir bilgi ve bunları araştırmaya dair herhangi bir çaba yoksa oluşur. O zaman insan bilgisizliğin getirdiği cahillik ve cesaretle zaman zaman da şiddete başvurarak inancını korumaya çalışır. Hatta bu konuda o kadar ileriye gidebilir ki canını ya da diğer canları hiçe bile sayabilir.
İnanç savunması (apoloji) geniş bir bilgiyi gerektirir. Sadece kendi inancını değil savunma durumunda olacağın diğer inançları da iyi bilmek gerekir. Bunun yanında bilinmesi gerekenlerin listesi uzar gider. Bulunduğu coğrafi yapının sosyo-ekonomik durumundan, tarihinden, kültürüne, geleneklerine kadar iyi bilgilenmek gerekir. Kendi coğrafyanda yapacağın bir savunma, başka bir coğrafyada yaşayan aynı inanç sahiplerini zora düşürüp orada yaşayanların canını tehlikeye bile atabilir.
Bu topraklarda baskın inancın dışında yaşayan inanç sahipleri olarak kendimizi esir gibi hissediyoruz. Kanunsal açıdan hiç bir zorluğumuz ve sıkıntımız yok, herşey bizden yana gibi görünse de yaşamsal alanda çok sıkıntımız var. Kendi inancını ve karşıdakinin inancını tam olarak bilmeyenler tarafından sürekli taciz altındayız. Hele yurtdışında bir kendini bilmez, bu topraklardaki baskın inanca dil uzatırsa işte o zaman gerçek esirliğimiz ortaya çıkıyor. Orada yapılan bir yanlışın bedelleri gibi hissediyoruz kendimizi. Maç skoru gibiyiz. Yurtdışında atılacak bir gole karşılık vurulmak istenen top gibi dolaşıyoruz sahada. Oysa geleneğinden gelip inancı değişik olanlar bu topraklarda yaşamak istiyor. Aynı diğer vatandaşlar gibi. Korunmak istiyor, aynı haklara sahip olmak istiyor. Geleneği aynı olup inancını değiştirmiş olanlar ise daha büyük tehlikede. Onlar her inancı araştırıp kararlarını vermiş olanlar.İnançları iyi bilenler. Ve bilmeyenler tarafından sürekli tehdit altındalar. Onlar esir hayatı yaşıyorlar.Fakat ne bu topraktan ne de o topraktanlar.Onların vatanları göklerde saklı.
Neticede yurtdışında yaşanan inanç saldırıları yüzünden Türkiye’deki baskın inancın dışındakiler kendilerini tehlikede görüyor. Aynen yıldönümünü yeni yaşadığımız 11 Eylül olaylarından sonra Amerika’da yaşayan Müslümanlar gibi.
Bu tavırlar artık bitsin istiyoruz. Bizi vatandaşlığımızla yargılayın, inancımızla değil. Bizler inancımıza uygun hareket edip iyi insanlar olmaya çalışıyoruz. Buna inandık. Sadece bu uğurda can verebiliriz. Ama senin inancın benim inancım kavgası uzağında olmak istediğimiz bir kavga.